Yapay zekâ: Yenilik mi, tehdit mi?

Dünya artık bilgiye Google ile değil, doğrudan yapay zekâ uygulamaları üzerinden ulaşmaya başladı. İnsanlar merak ettikleri her şeyi yapay zekâya soruyor, aldığı cevabı çoğu zaman tartışmasız doğru kabul ediyor. Böylece doğruyu da yanlışı da, gerçeği de manipülasyonu da aynı yerden öğrenen yeni bir kitle ortaya çıkıyor.
Fakat mesele sadece bu kadar değil.

Son aylarda yapay zekâ ile üretilmiş videolar ve fotoğraflar, gerçek ile sahte arasındaki çizgiyi neredeyse tamamen sildi. İnsanların, bir videonun gerçek mi yoksa yapay zekâ tarafından mı üretildiğini anlaması giderek imkânsızlaşıyor. Bir iletişimci olarak ben bile çoğu zaman ayırt etmekte zorlanıyorum.

Bu yüzden gelin, bu teknolojinin tehlikesini ve çözümünü açık bir şekilde konuşalım.

Birçok kişi şöyle düşünebilir:

“Yapay zekâ hayatımızı kolaylaştırıyor. İş yerinde vakit kazanıyorum, okulda daha yüksek not alıyorum, Photoshop yerine tasarım yaptırıyorum, kamera açmadan komut yazarak video üretiyorum…”

Doğru. Yapay zekâ büyük bir yenilik.
Ama denetimsiz kaldığı sürece büyük bir tehdittir.

Hatırlayın: 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin adayı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında PKK ile iş birliği yaptığına dair bir video sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Bu video, il, ilçe mitinglerinde vatandaşa izletildi, siyasi aktörler tarafından paylaşıldı ve “Bakın, CHP PKK ile anlaştı” propagandasına dönüştürüldü.

Oysa gerçek bambaşkaydı.
Video yapay zekâ ile hazırlanmış bir montajdı.
Türkiye’nin siyasal iletişim tarihinde ilk büyük yapay zekâ manipülasyonu olarak kayıtlara geçti.

Bu örnek sadece Türkiye ile sınırlı kalmadı.

Dünya da aynı gerçekle yüzleşti:

• ABD’de Biden’ın adaylıktan çekildiğini açıklayan deepfake videolar milyonlarca kişiye ulaştı.
• Hindistan’da Başbakan Modi’nin muhaliflere tehdit içeren sahte konuşması seçim atmosferini zehirledi.
• Avrupa’da Macron’dan Rutte’ye kadar birçok lider hakkında gerçekmiş gibi görünen sahte videolar dolaşıma sokuldu.

Bugün 20 saniyelik bir yapay zekâ videosu, bir miting meydanındaki on bin kişiden daha etkili olabiliyor.
20 yıl önce propaganda gazete manşetlerinde yapılırdı; bugün bir seçim sonucu, tek bir deepfake içerikle bile yönlendirilebiliyor.

Gerçeklik algısı çöktüğünde, demokrasi de çökmeye başlar.

Peki çözüm ne?

Ben bir iletişimci olarak bu konuda çok netim:

1. Yapay zekâ uluslararası, bağımsız bir kurum tarafından denetlenmelidir.

Tıpkı nükleer enerji, uluslararası finans veya ilaç sektöründe olduğu gibi.
Denetimsiz güç kriz üretir; denetimli teknoloji toplumu güçlendirir.

2. Her yapay zekâ içeriğinde “AI ile üretildi” etiketi zorunlu olmalıdır.

Dünyanın kabul edeceği evrensel bir sembol…
Vatandaş gerçek ile sahtesini ancak böyle ayırt edebilir.

3. Dijital okuryazarlık artık bir lüks değil, zorunluluktur.

Devletler, özellikle seçim dönemlerinde, sahte içerik tespiti konusunda eğitim vermelidir.
Gerçeği analiz edemeyen toplum, hiçbir tartışmayı kazanamaz.

Türkiye’de 2023 seçimleri, yapay zekânın siyasal manipülasyon aracı olarak nasıl kullanılabileceğini açıkça gösterdi.

Yapay zekâ büyük bir yeniliktir; bunu reddetmek mümkün değil.
Ama doğru kurallar konulmazsa, çağımızın en büyük tehdidine dönüşeceği de bir gerçektir.

Gerçeği kaybeden toplum hiçbir tartışmayı kazanamaz.
Teknoloji her gün gelişiyor; ama gerçekliği korumak bizlerin sorumluluğu.