‘Barbar Doğu’ ya da ‘Ahlaksız Batı’: 'Vicdan' neyi ayırır?

Bozulmayı, ahlaki çöküşü bir kimlik konusuna indirdiğimizde ona sebep olan sistemleri de görünmez kılıyoruz...

Marksist araştırmacı ve yazar Terry Eagleton, "toplumsal yaşamın bünyesinin ne olduğu ancak bozulmaya başladığında hissedilebilir" diyerek bozulmanın emarelerini şöyle sıralar:

"Yabancılaşma, sosyal yaşamın 'metalaşması', açgözlülük, saldırganlık, anlamsız hedonizm ve artan ni­hilizm kültürü..."

* * *

Dünya nüfusunun, dini inançlar bakımından şöyle bir dağılım gösterdiği kabul görüyor:

Hristiyanlık %28.8, İslam %25.6, Hinduizm %14.9, Budizm %4.1, diğer dinler %2.4...

Kendini "dinsiz" yani "deist", "agnostik" veya "ateist" olarak tanımlayanlar ise dünya nüfusunun %24,2'sini oluşturuyor.

Din takipçilerinin ne kadarının "dinci" ne kadarının "dindar" olduğunu belirlemek pek mümkün değil. Fakat "bozulma nedir?" diye sorulsa -dinciler hariç olarak- dünya nüfusunun büyük çoğunluğu Terry Eagleton'ın sıraladıklarını sıralayacaktır.

Yani "bozulma" hissinin insanlık için neredeyse evrensel olan "emareleri" vardır:

Yabancılaşma, metalaşma, açgözlülük, saldırganlık, hedonizm ve ni­hilizm vb...

* * *

Farklı dinlerden her tür dinci, insanlığın ortak soru ve sorunlarıyla ilgilenmeme konusunda ortaklaşmış gibidir.

Dinciler, "Barbar Doğu" ya da "Ahlaksız Batı" gibi muğlak düşmanlar üreterek taraftarlarına bunları "hedef" gösterir.

Ahlaki yüzleşme yerine kültürel kavgaya tutuşurlar... İnanç ya da öğretileri yoluyla kendilerini sınamak/düzeltmek yerine inanç ezberleri üzerinden başkalarını yargılarlar. Din, onlar için kendilerine değil başkalarına “tatbik” edilecek bir iktidar dili, kimlik denetimidir. Adeta bir ceza yasasıdır.

* * *

"Barbar Doğu" ya da "Ahlaksız Batı"...

Terry Eagleton, "modern çağ", "sanayi toplumu" ve "Batı" gibi bu utangaç takma adlar arkasına saklanan şeyin gerçek adını verir: "Kapitalizm"...

Bozulmayı bir sistem meselesi olarak görenlerle onu bir tür kimlik savaşına indirgeyenler arasında ciddi bir fark bulunmuyor mu?

Bozulmayı, ahlaki çöküşü bir kimlik konusuna indirdiğimizde ona sebep olan sistemleri de görünmez kılıyoruz.

Kapitalizmin, emperyalizmin adının anılmadığı, küreselleşmenin "olumlu" çağrışımlarla süslendiği bir dönemin sonuna gelindi.

ABD'nin Irak'ı işgalinden bir yıl önce Mehmet Altan, "ulus-devlet kavramının hipnozunda olan" Türk solunun "emperyalizm ezberlerinden" kurtulması gerektiğini savunarak ABD'nin "çok değiştiğini" anlatıyordu...

Yapılan araştırmalara göre Irak işgali sebebiyle tahmini olarak 1.000.000 sivil hayatını kaybetti!

Mehmet Altan'ın "değişmiş" emperyalizmi ölüm saçıyordu ama ne gam! Ona göre ulus devlet bir "hipnoz", emperyalizm ise bir "ezberden" ibaretti. "Vicdan" ise olsa olsa "düşünsel bir fazlalık"...

Ne bir utanma ne de bir özeleştiri...

Bir önceki yazıda "iki denizin 'birleştiği' yer aynı zamanda iki denizin 'ayrıştığı' yerdir..." demiştik.

İşte ayrışmış iki dünya...

Sinan Acıoğlu

babaocagi.com.tr